31 Mart 2021 Çarşamba

İyilik- Kötülük ve Denge



 Dünyayı geliştirmek istiyorsak hepimizin paylaşması gereken sorumluluklar var. Şarkı aslında tam anlamıyla buna işaret ediyor. 


Bitmeyen güç savaşları ve hırslarla solmaya bırakılmış olan iyiliğin karşısında bizler yalnızca oturup sessizce izlemeye devam ettiğimiz sürece bir şeylerin düzelme şansı var mıdır? Hatalar için yalnızca başkalarını eleştirmek yerine en başta kendi hatalarımızın çözümlerine odaklanıp değişimin bir parçası olamaz mıyız? Kişi öncelikle kendisine zarar veren her şeyden uzaklaşmalı. Sonrası değişim ve gelişim zamanı...


“Nerede iyileşeceğim nehirler kuruduğunda? 

Nehirlerin- denizlerin olmadığı bir dünya.. Tıpkı iyiliğin olmadığı bir topluma gönderme gibi.. Bir kelime bile bazen hayatlarımızı ne denli değiştirebiliyor. Ufak bir teşekkür ya da bir tebessüm bir insanın gününe renk katabilir bunu unutmamak gerekli. Ayrıca sessizliğin bizi mahkum edeceğinden bahsediyor şarkı. Sessizlik, çığlıkları bastırdığı zaman kaybetmeyecek mi insanoğlu pek çok şeyi? 


“Seçimlerimiz bize ait, ama sonuçları hepimizi etkileyecek.."

Geçen zamanın, an'ın telafisi yok ne yazık ki. Ama hiçbir şey için geç değil.  Seçimlerimiz bize ait olsa da sonuçları çoğu zaman dünyayı etkiliyor. Örnek olarak bir kişiye yaptığınız iyilik de gösterilebilir, kötülük de..  Çevrenin insan gelişimine- insan psikolojisine olan katkısı çok büyük. Örneğin Avrupa'nın bir şehrinde bir tramvaya ya da otobüse bindiğinizde genelde insanların gülümsediğini ve mutluluk saçtığını görebilirsiniz. Aynı gözlemi İstanbul'da bir metrobüste yapmayı deneyin. Çevremiz nasıl bir hal almışsa (daha net bir tabirle söylemek gerekirse çevrenin aurası nasılsa) zamanla çevredeki pek çok kişinin de aurasına etki etmeye başlıyor. 


“Ülkeyi yöneten kişi duyuruyor. Dünyayı kurtaran ve fakirleri besleyen o olacak. Ve bu vaatleri yerine getirilmediğinde. Sıradaki kişi aynı yalanlarla tahta çıkacak.."

Politikacıların insanların zihnini bulandırmak için kullandığı en büyük güç, bildiğiniz gibi medya faktörü. Söz konusu rant ve hırs olduğu zaman- vaatler birer yalan makinesine dönüşüyor ve haliyle hiçbir şey görüldüğü gibi olmayabiliyor. Bu sebeple hiçbir parti- kişi ya da ideoloji için hiçbir şekilde ruhunu teslim etmemeli insan... 


Kararlar ve sonuçları hakkında başka bir örnekle ifade etmek gerekirse-  siz bir insanı affetmemeyi seçtiğinizde aslında siz o insanı cezalandırmıyorsunuz- tam aksine kendinizi cezalandırıyorsunuz. Bazı şeylerin gitmesine izin vermeyi öğrenmek gerekiyor hayatta. Hafifleyip, daha emin adımlarla ilerleyebilmek adına.. 


Toplumların kılavuzu en başta iyilik olduğunda, birlik- beraberlik kadar da değerli olurdu. Şarkıda anlatmak istediği de bir nevi bu. İyilik ve güzellik odağında birlik olabileceğimiz günler görebilmek dileğiyle..


Yanlış bir çevrede- zorluklarla büyüyen, hayatı boyunca kötü bir insan olduğunu kabul etmiş fakat bunu değiştirmek için elinden geleni yapmış bir insanın hikayesi. Ona yol gösteren insanın gerçek yüzünü geç de olsa anlamış. Sorgulamaya- kendisini bu yanlış düzenin içerisinden çıkartmaya çalışmış. Hatta sevdiği insan ile hayal ettiği geleceği bile bu uğurda ertelemiş, fakat..

Bir gün kendisine verem teşhisi konulduğu andan itibaren yapmış olduğu tüm hataları ve yanlış seçimleriyle yüzleşme fırsatı bulmuş. Sonrasında tükenmekte olan ömrünün son günlerini yalnızca doğru olduğuna inandığı şeyleri gerçekleştirebilmek adına harcamış. Her ne kadar kendisini kurtaramamış olsa da kurtuluşu hak ettiklerine inandığı bir takım insanları bu yanlışlıkların içerisinden çıkartabilme uğruna hayatını feda etmiş bir isim, Arthur Morgan. Ve ona hitaben yazılmış bu şarkı.. 


Bu aslında oldukça etkileyici bir şey. Bir karakteri izliyorsunuz, onun hayatını- yaptıklarını.. Pek çok kez seçimlerinin bedeli çok ağır olsa da özellikle başkaları için, yine de içerisinde bir yerde hala o iyilik parçasının olduğunu görebiliyorsunuz. "See the fire in your eyes" kısmı da bunu ifade ediyor aslında. İçerisindeki iyiliği görebilen ve bu uğurda ona olan inancını hiç yitirmemiş olan Mary'nin sözleri olarak görülebilir.. 


“There is a good man within you… But he is wrestling with the giant..” 


İyilik herkesin içinde var, tıpkı kötülük gibi. Kişi hangi tarafı daha çok beslerse bir tarafı o denli büyüyecektir içerisinde. Ve bir diğerini mağlup etme şansı bir o kadar artacaktır. Yaptığımız tüm iyilikler ve kötülüklerle şekillenir yaşantımız çoğunlukla.. Gelip geçici hayatta- değer verilen, önemli görülen şeyleri ertelememek gerekiyor.. Yaşadığınız her an, son an' ınız olabilir... 


Steve Jobs' a ait şu alıntıyla sonlandırmak istiyorum;

"Her sabah uyanıp kendime şu soruyu sordum; " Eğer bugün hayatımın son günü olsaydı, bugün yapacağım şeyi yapmak ister miydim?"

Ve cevaplarım defalarca kez "Hayır" olduğu zaman, bir şeyleri değiştirmem gerektiğini anladım.


Yakın zaman içerisinde ölebileceğimi hatırlamak bu hayatta büyük seçimler yapmama yardım etmemi sağlamış yegane bir güç oldu.

Çünkü neredeyse her şey, başkalarının üzerimdeki beklentileri, sahip olduğum tüm o gurur, başarısızlık korkusu- bütün bunlar ölümün karşısında tek tek yok olmaya mahkumlar. Bütün hepsi gittiğinde, geriye yalnızca gerçekten önemli olan kalıyor..


Kaybedecek bir şeyinizin olduğu yanılgısından uzak durabilmek için en iyi yol bir gün öleceğinizi hatırlamaktır. Sahip olduğunuz an'dan başka hiçbir şeye sahip olmadığınız bu dünyada, kalbinizi takip etmemeniz için hiçbir sebep yok.."


Sevgilerimle

ironicl3

Seçimlerimiz bize ait, ya sonuçları?

 


Dünyayı geliştirmek istiyorsak hepimizin paylaşması gereken sorumluluklar var. Şarkı aslında tam anlamıyla buna işaret ediyor. 



Bitmeyen güç savaşları ve hırslarla solmaya bırakılmış olan iyiliğin karşısında bizler yalnızca oturup sessizce izlemeye devam ettiğimiz sürece bir şeylerin düzelme şansı var mıdır? Hatalar için yalnızca başkalarını eleştirmek yerine en başta kendi hatalarımızın çözümlerine odaklanıp değişimin bir parçası olamaz mıyız? Kişi öncelikle kendisine zarar veren her şeyden uzaklaşmalı. Sonrası değişim ve gelişim zamanı...


“Nerede iyileşeceğim nehirler kuruduğunda? 

Nehirlerin- denizlerin olmadığı bir dünya.. Tıpkı iyiliğin olmadığı bir topluma gönderme gibi.. Bir kelime bile bazen hayatlarımızı ne denli değiştirebiliyor. Ufak bir teşekkür ya da bir tebessüm bir insanın gününe renk katabilir bunu unutmamak gerekli. Ayrıca sessizliğin bizi mahkum edeceğinden bahsediyor şarkı. Sessizlik, çığlıkları bastırdığı zaman kaybetmeyecek mi insanoğlu pek çok şeyi? 


“Seçimlerimiz bize ait, ama sonuçları hepimizi etkileyecek.."

Geçen zamanın, an'ın telafisi yok ne yazık ki. Ama hiçbir şey için geç değil.  Seçimlerimiz bize ait olsa da sonuçları çoğu zaman dünyayı etkiliyor. Örnek olarak bir kişiye yaptığınız iyilik de gösterilebilir, kötülük de..  Çevrenin insan gelişimine- insan psikolojisine olan katkısı çok büyük. Örneğin Avrupa'nın bir şehrinde bir tramvaya ya da otobüse bindiğinizde genelde insanların gülümsediğini ve mutluluk saçtığını görebilirsiniz. Aynı gözlemi İstanbul'da bir metrobüste yapmayı deneyin. Çevremiz nasıl bir hal almışsa (daha net bir tabirle söylemek gerekirse çevrenin aurası nasılsa) zamanla çevredeki pek çok kişinin de aurasına etki etmeye başlıyor. 


“Ülkeyi yöneten kişi duyuruyor. Dünyayı kurtaran ve fakirleri besleyen o olacak. Ve bu vaatleri yerine getirilmediğinde. Sıradaki kişi aynı yalanlarla tahta çıkacak.."

Politikacıların insanların zihnini bulandırmak için kullandığı en büyük güç, bildiğiniz gibi medya faktörü. Söz konusu rant ve hırs olduğu zaman- vaatler birer yalan makinesine dönüşüyor ve haliyle hiçbir şey görüldüğü gibi olmayabiliyor. Bu sebeple hiçbir parti- kişi ya da ideoloji için hiçbir şekilde ruhunu teslim etmemeli insan... 


Kararlar ve sonuçları hakkında başka bir örnekle ifade etmek gerekirse-  siz bir insanı affetmemeyi seçtiğinizde aslında siz o insanı cezalandırmıyorsunuz- tam aksine kendinizi cezalandırıyorsunuz. Bazı şeylerin gitmesine izin vermeyi öğrenmek gerekiyor hayatta. Hafifleyip, daha emin adımlarla ilerleyebilmek adına.. 


Toplumların kılavuzu en başta iyilik olduğunda, birlik- beraberlik kadar da değerli olurdu. Şarkıda anlatmak istediği de bir nevi bu. İyilik ve güzellik odağında birlik olabileceğimiz günler görebilmek dileğiyle..


Sevgilerimle

ironicl3


Beklentiler- pişmanlıklar..



 Beklentiler- pişmanlıklar üzerine.. 

İnsan zihni karmaşık bir yapıya sahip. Bazen insanları anlamak da, insanlar tarafından anlaşılmaya çalışmak da adeta bir mücadele haline gelebiliyor hayatta. Sevgi emek üzerine kurulur. Temel sağlam olursa pek çok zorluğa dayanabilir. Fakat bazen kalp öyle kırılır ki, bir daha onarılması imkânsız hâle gelir. Kişi aniden çabalamamaya başlar çünkü uğruna savaşacağı bir şey kalmamıştır..(06:49​) 

Ve nihayetinde en acı tecrübelerden biri deneyimlenir. "Bir kalpten soğumak.." Bir insanın sizin için 'yaşarken ölmesi' gibidir bu... Öncesinde rüyalar kâbuslara dönüşür. Her uyanış mevcut hayal kırıklığını anımsatır. Nihayetinde o derin sessizlik-hissizlik hali başlar, kişi ışıklar içinde saklanacak karanlık arayacak hâle gelir.. 

'Ufak hatalar belirleyici değildir' düşüncesi bir yanılsama değil midir? En başta ufak şeylere odaklanmak- zamanla sizin büyük resmi görebilmenizi de sağlayabilir. Vicdanınızın penceresinden baktığınız sürece elbette..  


Hayatta hiçbir şey, kişinin benliği kadar değerli değil. Hiç kimsenin zihnini bulandırmasına izin vermemeli insan. Hiç kimse için değişmemeli. Duygusuzluk- vurdumduymazlık gördüğünde bulunduğu yeri değiştirmeli. Doğru bildiği şeyi yapmalı. Bu, başkalarının yanlışı olsa bile... 

Ve en önemlisi,  aynı duruma düşmedikçe hiç kimseyi yargılamamalı.  "Vicdan, merhamet, alçakgönüllülük.." Bunlar en yüce değerler... Bu değerlerden yoksun insanlarla tüketmemeli bu değerli yaşamını…


Ötesinde;



Sevgilerimle
ironicl3


Kaçış, çabalayış ve hayaller..

 İnsanları tanıdıkça onlardan uzaklaşan, kalabalıklar içerisinde yalnızlığı tecrübe eden birinin hikayesi.. Bir büyükten- küçüğüne nasihatler.. Kaçış, çabalayış ve hayaller..  


Kalbinin sesine kulak vermeli insan her zaman. Hayatta yalnızca onu mutlu eden şeyleri yapmalı. Değer görmediği yerde kendisini tüketmemeli. Evrende her şey belli bir düzende ilerler. Çölde yetişen bir lavanta göremezsiniz. Her şey bir dönüşüm halindedir. Çiçekler vakti geldiğinde açar- yapraklar vakit geldiğinde dökülürler. Bu dönüşümün parçası olamayan- tam akside karşısında olan tek canlı türü de bir bakıma insanoğlu. Doğa tek başına bizler için bir kılavuz aslında- her parçasıyla örnek teşkil edebilir. Yalnızca bakabilmek- daha ziyade görebilmek gerekiyor.. 


Her insanın bir kaçış noktası vardır bu hayatta, kendisini- düşüncelerini özgürce muhafaza edebildiği..  İzin vermemeli hiç kimsenin o yeri tahrip etmesine.. 

Uzaklara yelken açabilmeli, gerektiğinde... 


Sevgilerimle

ironicl3



30 Ocak 2021 Cumartesi

Zihnimizin olmayan duvarları..


No Clear Mind - Static

Bir süredir yazamıyordum, bugün bir şarkı eşliğinde oluşturmak istedim bu blog yazımı. Şarkının eşsiz huzuruyla okumanız dileğiyle...

Zamanımız gerçekten alışılmışın dışında. Çok farklı ve bir bakıma zorlu geçen bir süreçten geçiyoruz. Özellikle böyle zamanlarda ruh sağlığını koruyabilmek bir tık daha önemli kalıyor. Her türlü zorluğu yaşayabiliyoruz- yaşamalıyız da. 

Düşmeyi bilmek gerekiyor sonrasında ayağa kalkıp daha sağlam basabilmek için. Yanlış insanları da tanımamız gerekiyor, doğrunun kıymetini bilebilmek için. Kırılmak da gerekiyor bu hayatta, kırmamayı öğrenebilmek için. Hayatta en güzel şeylerden biri kalp kazanmak değil midir? Ufak bir tebessüm bile bazen bir insanın gününü güzelleştirmeye yetiyor. İyiliğin olmadığı bir dünya hayal edin- yaşamak için bir sebebiniz kalır mıydı? Benim kesinlikle kalmazdı. Hayat her an'ıyla iyi ya da kötü maceralarla dolu bir serüven gibi hepimiz için. Herkes kendisine biçilen hayatı yaşıyor ve şekillendiriyor seçimleriyle. Her seçim aslında o kadar önemli ki, yaşam sürecinde yaptığımız her seçim bizim için bir basamak. Kimi seçimlerimiz bizi yukarı taşırken, kimisi aşağıya indiriyor. Neyin doğru- neyin yanlış olduğunu anlamak söz konusu olduğu için hata yapmak aslında ekseriya önemlidir. Bu sebeple hayatın önümüze çıkartmış olduğu tüm seçimler için minnettar olmalıyız. En temelinde yolda yürürken yardıma ihtiyacı olan bir insan gördünüz, ve o yardım istemediği halde yardım ettiniz. Bu gibi bir seçim sizin içinizi huzurla dolduracaktır aslında. İnsan böyle bir an yaşadığı zaman evrene minnettar olabilmeli. 

"Bana iyilik yapma fırsatı tanıdığın için minnettarım.." 


Ancak kimi zaman insan sevginin de etkisiyle büyüleniyor ve değer verdiği insanların bazı yanlışları göremez hale geliyor. Ama nihayetinde o yanlışlar o kadar net bir şekilde görünmeye başlıyor ki insana. Adeta o buğu ortadan kalkıyor ve her şeyi çok net bir şekilde görmeye başlıyorsunuz. Bir çıkmazda mı kaldınız? Ne yapacağınıza karar veremiyor musunuz? İşte öyle zamanlarda olayları her zaman vicdanınızın terazisinde tartmaya çalışın- çünkü o terazi asla şaşmaz.. 

Son zamanlarda eskiden dinlediğimden daha çok enstrümental müzikler dinler oldum. Çünkü bu şarkılarda sevdiğim bir şey var. Şarkının liriklerini, sizin düşünceleriniz oluşturuyor. 

Adeta akıp gidiyor hisleriniz şarkıyla, lirikler oluşmaya başlıyor zihninizde. Düşünmek için muazzam bir fırsatınız oluyor. Şarkının inişlerinde ve çıkışlarında yapmış olduğunuz hataları ve pişmanlıkları anımsıyorsunuz. Tam işin içinden çıkamayacağınızı düşündüğünüzde aklınıza şunlar geliyor. 

Hayat her zaman bize hak ettiğimizi verir aslında, herkes nihayetinde hak ettiğini bulmaz mı zaten?




Bhagavadgita'a ait bu değerli alıntıyla sonlandırmak istiyorum şimdi.


Ne olduysa, hayırlısı için oldu , ne oluyorsa, hayırlısı için oluyor. 

Ne olacaksa, hayırlısı için olacak. 

Ne kaybettin ki, ağlıyorsun? Ne getirdin ki, kaybettin?  Ne yarattın ki, yok oldu? 

Ne aldıysan, buradaydı. Ne verdiysen, buradaydı. 

Sana bugün ait olan, Dün başkasına aitti. 

Yarın da bir başkasına ait olacak. 

O zaman ne için boşuna üzülüyorsun? 

Değişim, evrenin yasasıdır. 


_____________


Sevgilerimle

ironicl3

8 Ekim 2020 Perşembe

Mutlu musun şimdi?



Bu yazı aslında bir şarkı hakkında ve bu şarkının sözleri bir hikayeye dayanıyor.. Verilmek istenilen bir mesaj var burada..



Eski bir peri masalına göre; Bir barakada yaşlı bir adam ve kadın yaşamaktadır..Yaşlı adam her gün balık tutmaya gider.. Ve bir gün bir balık yakalar, yakaladığı balık büyülü bir balıktır.. Balık ona kendisinin özel bir balık olduğunu söyler, onu yememesini yese bile bir tat alamayacağını söyler ve kendisini serbest bırakmasını ister.. Adam balığı serbest bırakır eve barakasına geri döner.. Karısı ona 'bugün de mi balık tutamadın be adam!' diye serzenişte bulunur.. "Yakaladım" der adam, "Bir balık yakaladım, ama o bana kendisinin büyülü bir balık olduğunu söyledi. Bunun üzerine onu serbest bıraktım." der.. Peki bir istekte bulunmadın mı? diye sorar karısı.. Adam 'hayır... ne isteyecektim ki? der.. Karısı 'bu barakada yaşamak kolay değil, iğrenç ve pis de kokuyor.' der.. En azından ufak bir ev istemesini söyler yaşlı adama.. 

'Git ve balığa söyle de bize taştan bir şato versin..'Adam utana sıkıla geri gider ve balığı bulur.. Barakada yaşamanın zorluklarından bahseder ve karısının normal bir ev sahibi olmak istediğini söyler.. Balık cevaplar.. ' karının yanına dön o,eve kavuştu bile..' Tıpkı söylediği gibi olmuştur, yeni evlerine kavuşurlar ve her şey yoluna girer.. Günler geçer ve karısı evin küçük geldiğini, daha büyük bahçeye, verandaya ve daha iyi bir eve sahip olmaları gerektiğini söyler.. Taştan bir şato istiyordur şimdi.. der ki.. 

'Kalk ta şuraya bak! Şu ülkenin kralı biz olamaz mıyız? git ve balıktan bunu iste!' der..Adam ne kadar itiraz etse de karısını ikna edemez ve balığın yanına gidip karısının taştan bir şatoda yaşamak istediğini söyler. Balık cevaplar.. 'Sen eve git şato seni orada bekliyor..' Ve öyle de olmuştur, karısı o devasa şatoda kalıyordur.. Her şey kusursuzdur artık onlar için.. Adam karısına 'hepsi böyle kalsın, şatoda oturalım ve keyfimize bakalım..' der.. Karısı göreceğiz bakalım der ve uyurlar.. Adam sabah uyandığında karısını pencereden bakarken bulur.. Kadın adamı yanına çağırır ve.. "Yapma hanım!" der kocası. "Kral olup da ne yapacaksın? Ben bunu ona söyleyemem." 
Ve bir gün kadın güneşin doğuşuna bakarken, bu güneşin doğuşunu ben gerçekleştirsem olmaz mı ? der.. Ne derse desin ikna edemez karısını.. Kadın; 'git ona söyle.. ben kral olmalıyım..' der.. Adam göle doğru yola çıkar ama üzgündür.. ' bu doğru değil..' der içten içe.. göle gitmeyi canı hiç istemez ama gider.. Balığı bulur ve karısının kral olmak istediğini söyler balığa.. Balık 'sen eve git, o kral oldu bile..' der.. Bir süre böyle devam eder.. bir süre sonra karısı bir 'imparator' olmak ister, gerçekleşir.. bir süre sonraysa 'papa' olmak ister.. Kralların ve İmparatorların önünde diz çökmesini ister, ve isteği de gerçekleşir.. 'Tanrı olmak istiyorum.. git o balığa söyle beni Tanrı yapsın.. ' der.. Adam yalvarır karısına.. 

Ve aldığı cevap şöyle olmuştur.."Balık böyle bir şey yapamaz; imparator, hatta papa yapabilir, ama bunu yapamaz! Lütfen, kendine gel ve papa olarak kal!" der.. Kadın kızgınlıktan küplere biner, kocasına bir tekme atarak, "Dayanamayacağım, artık daha fazla dayanamayacağım" diye haykırır.. "Sen hemen gidiyor musun, yoksa.." diyerek tehdit eder onu.. Adam koşarak uzaklaşır ve göle gider.. Gökyüzü kapkara kesilmiştir o gün.. Ve adamın her dileğinde göl biraz da şiddetlenir, hava da bir o kadar bozar hatta dalgaların seslerinden kendi sesini dahi duyamaz hale gelirdi.. Balık sorar.. 'Bu sefer isteği nedir?' "Ah, sorma!" der adam, "Bu kez yüce Tanrı gibi olmak istiyor." "Sen eve git, şimdi o artık eski barakasında oturuyor." 





Bitmek bilmeyen hırslarımızı doyurmaya devam ettiğimiz sürece mutlu olamayacağız.. Kısa - geçici süreliğine mutlu olduğumuzu sansak bile.. Tıpkı ruhumuzdaki bir yarayı, yara bandı ile iyileştirmeye çalışmak gibi bu çabamız..

Karısının bu doymazlığı, hep daha fazlasını istemesi bir süre sonra artık her şeyi kaybetmelerine ve en başa dönmelerine sebep olmuştur.. Zenginlik.. şöhret.. güç.. hiçbiri yeterli olmadı onlar için.. O ikisi bugün hâlâ o barakada yaşıyorlar.. 

 İnsanoğlunun bitmek bilmeyen açlığı, doymazlığı ve her seferinde daha fazlasını istemesi bir bakıma kendilerini kaçınılmaz sona götürmesi değil midir? Mutluluğun güzellikte, zenginlikte, şöhrette ya da güçte aranması doğru mu? Mutluluk içimizde değil mi aslında? Biz insanlar böyle tamahkâr olmaya devam ettiğimiz sürece kendimizi ve dünyamızı tüketmeye devam edeceğiz.. 
Ama öyle öğretilmiş ki, hâlâ tek huzurun para da olduğunu zanneden milyonlarca insan var.... Halbuki para ne mutluluğu , ne sağlığı, ne de gerçek bir dostluğu satın alabilir.. Bunu yalnızca en sonunda, mutlu muyum? sorusuna cevap vererek bulabilmek mümkün...

Daha yazılacak çok fazla şey olsa da, burada bitirmek gerekiyor..

Sevgilerimle
ironicl3

İçimizdeki büyük, sonsuz umutlar..



Tertemiz ve saf olarak başladı her şey, çocuktuk.. Önümüzde keşfedebileceğimiz kocaman bir dünya vardı. Her şeyin mümkün olduğu, zihnin ve hayal gücünün sınır tanımadığı bir dünya.. Mıknatısların mucize gibi geldiği zamanlardı, özgürdü düşünceler.. sınır yoktu. Ama her zaman böyle devam edemezdi, artık ayrılık çanları çalmaya başlamıştı.. 

Büyüdükçe masumiyetini kaybetmişti çocuklar.. Empatinin de eksikliğiyle farklı görüşler-düşünceler insanları bölmeye başlamıştı..
Bizim izimizden geliyorlardı bazıları. Ama zamanla bizler hayallerimizi kaybettik, haliyle onlar daha da kötü oldular.. ve böylece başladık hayatlarımızı tüketmeye.. O zamanlar çimler daha yeşildi, ışıklar daha parlaktı.. etrafımızda dostlarımız vardı, mutlu hayaller kurardık gecelerde.. Dünya daha güzeldi o zamanlar.. 



Bazen bir şeyin kıymetini kaybedince anlıyoruz.. yaktığımız bir köprünün ilerisine baktığımızda aslında ilerisinin ne kadar da güzel olduğunu geç de olsa görüyoruz.. Ama geri dönemeyiz geçmişe artık.. Yoksulluğu- savaşları- hastalıkları kullanarak güç savaşları oluşturulmuş bu dünyada..
Bir dönemi anlamanın en iyi yolu, o dönem yazılmış şarkıları incelemek değil midir? 

"Hırs ve arzuların sonsuza dek engel olduğu bir açlık var hâlâ doyurulmamış.."

Bütün bunlar olurken bir takım şeyleri düzeltmek adına adımlar atıyoruz fakat bunların pek çoğu arzularımız ve hırslarımızın sonucunda hataya ve açgözlülüğe dönüşebiliyor.. 

Ama David Gilmour'un büyük umutları vardı, 'Sonsuza dek.. daima..'İnsanoğlunun çöküşünün kaçınılmaz sonunu getirecek kelime; 'doymazlık'.. doğası gereği her zaman daha fazlasını ister insan, tamahkârdır.. İnsan hırslarını ve nefsini dizginlemediği sürece ruhunu öldürmeye mahkumdur.. 
(Şarkının orjinal klibi kesinlikle izlenmelidir, klibinde de pek çok detay vardır.. rüzgara karşı yürüyen siyah pelerinli insan gibi..)




Klibin linki; https://www.youtube.com/watch?v=7jMlFXouPk8
Yaylı Çalgılar ile David Gilmour'un bir farklı yorumu; https://www.youtube.com/watch?v=TDfKRDYE3w0
Pulse; https://www.youtube.com/watch?v=HX_du6Gcp1w











https://www.youtube.com/watch?v=XWQrXLE_wWU&ab_channel=ironicl3