30 Nisan 2021 Cuma

Doğrusuyla, yanlışıyla mücadelemiz..


Bazen hayat ne kadar da garip.. 

Huzurun en çok da uzaklarda ve sessizlikte bulunabildiği bu zamanlarda, bir süredir düşünmeden edemediğim bazı şeyler var..  Bir insanın kişiliğini neler oluşturur? Biyolojik faktörler mi, çevresel faktörler mi? Aile faktörü mü? En nihayetinde her insan eşi benzeri olmayan bir ruha ve bir enerjiye sahip değil mi? 

Kötülük, düşüncesizlik ya da kendini beğenmişlik gibi negatif yanlarımızın oluşmasından tam olarak ne sorumlu? Tamamen biyolojik- ailevi ya da psikolojik bir etmenlere mi bağlı bütün bunlar? Ne kadar zorlu şartlarda- kötülüğün içerisinde büyüdüğü halde adeta bir meleğin kalbine sahip insanlar da gördü bu dünya, tam tersini de... 


Who are you, Beneath your mask?


İnsan yaşadıkça, seçimleriyle ve sonuçlarıyla tanıyor hayatı ve insanları. Ve insan kendisini, olduğu gibi sevecek insanların varlığına öyle hasret ki aslında. Sahip olunan mal- mülk ya da maddi olan hiçbir şeyi önemsemeden, yalnızca sahip olduğu kalbinin değeri için sevilebilmeye.. 

Ne fedakarlıklar, ne emeklerin adeta üzerinden geçildi bu dünyada.. Ne doğru insanlara yanlış değerler verildi, ya da tam aksine ne yanlış insanlar da göğe çıkarıldı bu hayatta.. Ama ben bazı değerlerin çok yüce olduğuna inanıyorum. Bazı insanların bir ömür de yaşasa- ulaşamayacağı değerler var.. Bir başak bile büyüdükçe boynunu eğmez mi? İnsandaki kibir neden öyleyse? Yaşama dair her konuda eşsiz bir kılavuza sahibiz, doğaya.. 

Ve bir de sevgi faktörü var. Etkisiyle bizleri bazı zamanlarda adeta kör eden. Olmayacak insanları zihnimizde büyütmemizi, ve belki de en değerli parçamıza... hayallerimize ortak etmemize vesile olan o güç... 

Değişmeyeceğini bildiği halde nasıl da güvenir insan, kendisini kandırmaya devam ederek. Bu noktada en çok da kendi benliğini ayaklar altına almış olur aslında.. Ama en nihayetinde insan hata yaparak doğruyu daha net bir şekilde görmeye başlamaz mı? Fakat hatalarını altına çeviremiyorsa, hayatı boyunca hata yapmaya mahkum bir şekilde yaşamak zorunda kalacaktır şüphesiz...

 İnsana dair değişmeyecek bir gerçek vardır bunu unutmamak gerekiyor. Bir atasözümüzde ne kadar da doğru ifade edilmiş. "Huylu huyundan vazgeçmez.." Zaman zaman zorlu deneyimler sonrasında derin bir hiçliğe bürünür insan. Anlaşılamadığı, ait olamadığı bu dünyada sessizliği ve yalnızlığı seçer..  Bomboş odalara sığamaz hale gelir. Gökyüzünü yutan duvarlar tarafından ezilmeye başlar.. İlhan Berk'in şu sözünü hatırlıyorum. "Sessiz değilsin. Büyük bir gürültünün içindesin, duymuyorlar..."



Bir insana değer veriyor ve hayatınızda yer almaya devam etmesini istiyorsanız, onun şimdi ya da geçmişinde çevresindeki insanlara yaptığı iyilikleri de kötülükleri de gözlemleyin. Çünkü onlara yapılan ne ise, muhtemelen bir gün siz de bunu deneyimleyeceksiniz. Bu tıpkı geçmişte eşini ya da sevgilisini aldatan birinin, aldattığı kişiyi de muhtemelen bir gün başkasını ile yeniden aldatacağı ve aldatılacağı gerçeği gibi. Ne yazık ki bu bir nevi ruhsal bir hastalık gibi.. Bugün sizden vazgeçen, yarın bir başkasından da vazgeçebilir. Küçük şeyler bile aslında bazen o kadar belirleyici olabiliyor ki. Fakat evrenin sahip olduğu denge gerçekten insanı zaman zaman fazlasıyla şaşırtıyor. Eninde sonunda herkes hak ettiğini buluyor aslında. Emin olduğum, kalpten hissettiğim bir gerçek bu. Herkes er ya da geç yaşattığını yaşıyor. Mutlu eden mutlu oluyor, acı çektiren acı çekiyor. Bu sebeple iki günlük dünyada bir insanı üzmek, kırmak neden?  

Empati yeteneği kişinin, insanlık seviyesini belirleyen en önemli faktörlerden bir tanesi.. Vicdanımızın değeri ve empati yapabildiğimiz kadar insanız. İnsan başını yastığına koyduğunda vicdanı rahatsa, bundan büyük bir mutluluk olabilir mi? Dünyadaki herkesin, vicdanına denk insanlarla karşılaşmasını dilemeli her zaman..  

Ve bir önemli gerçek daha, kendimizi sevebilmek- ve kendimizi affedebilmek gerekiyor. Hepimiz doğrusuyla- yanlışıyla pek çok seçimler yapıyoruz yaşam süremizde. Her seçim doğru olmak zorunda değil. Bazı yanlışlar vardır ki nice yanlışlardan uzak tutar bizi.  Yaşama ve evrene karşı serbest bırakabilmeli insan kendisini. Gelmekte olan dalgalara doğru sürekli kulaç atmanın bir mantığı yok. Rüzgarın yönünü de yaşam belirliyor, dalgaların gücünü de.. Zaman zaman akışına bırakmalı- ve yapmacık olan her şeyden soyutlamalıyız kendisini.. Çünkü insan sevinse de, üzülse de nihayetinde pek çok şey- olacağına varıyor hayatta.. 


Sevgilerimle

ironicl3