8 Ekim 2020 Perşembe

Mutlu musun şimdi?



Bu yazı aslında bir şarkı hakkında ve bu şarkının sözleri bir hikayeye dayanıyor.. Verilmek istenilen bir mesaj var burada..



Eski bir peri masalına göre; Bir barakada yaşlı bir adam ve kadın yaşamaktadır..Yaşlı adam her gün balık tutmaya gider.. Ve bir gün bir balık yakalar, yakaladığı balık büyülü bir balıktır.. Balık ona kendisinin özel bir balık olduğunu söyler, onu yememesini yese bile bir tat alamayacağını söyler ve kendisini serbest bırakmasını ister.. Adam balığı serbest bırakır eve barakasına geri döner.. Karısı ona 'bugün de mi balık tutamadın be adam!' diye serzenişte bulunur.. "Yakaladım" der adam, "Bir balık yakaladım, ama o bana kendisinin büyülü bir balık olduğunu söyledi. Bunun üzerine onu serbest bıraktım." der.. Peki bir istekte bulunmadın mı? diye sorar karısı.. Adam 'hayır... ne isteyecektim ki? der.. Karısı 'bu barakada yaşamak kolay değil, iğrenç ve pis de kokuyor.' der.. En azından ufak bir ev istemesini söyler yaşlı adama.. 

'Git ve balığa söyle de bize taştan bir şato versin..'Adam utana sıkıla geri gider ve balığı bulur.. Barakada yaşamanın zorluklarından bahseder ve karısının normal bir ev sahibi olmak istediğini söyler.. Balık cevaplar.. ' karının yanına dön o,eve kavuştu bile..' Tıpkı söylediği gibi olmuştur, yeni evlerine kavuşurlar ve her şey yoluna girer.. Günler geçer ve karısı evin küçük geldiğini, daha büyük bahçeye, verandaya ve daha iyi bir eve sahip olmaları gerektiğini söyler.. Taştan bir şato istiyordur şimdi.. der ki.. 

'Kalk ta şuraya bak! Şu ülkenin kralı biz olamaz mıyız? git ve balıktan bunu iste!' der..Adam ne kadar itiraz etse de karısını ikna edemez ve balığın yanına gidip karısının taştan bir şatoda yaşamak istediğini söyler. Balık cevaplar.. 'Sen eve git şato seni orada bekliyor..' Ve öyle de olmuştur, karısı o devasa şatoda kalıyordur.. Her şey kusursuzdur artık onlar için.. Adam karısına 'hepsi böyle kalsın, şatoda oturalım ve keyfimize bakalım..' der.. Karısı göreceğiz bakalım der ve uyurlar.. Adam sabah uyandığında karısını pencereden bakarken bulur.. Kadın adamı yanına çağırır ve.. "Yapma hanım!" der kocası. "Kral olup da ne yapacaksın? Ben bunu ona söyleyemem." 
Ve bir gün kadın güneşin doğuşuna bakarken, bu güneşin doğuşunu ben gerçekleştirsem olmaz mı ? der.. Ne derse desin ikna edemez karısını.. Kadın; 'git ona söyle.. ben kral olmalıyım..' der.. Adam göle doğru yola çıkar ama üzgündür.. ' bu doğru değil..' der içten içe.. göle gitmeyi canı hiç istemez ama gider.. Balığı bulur ve karısının kral olmak istediğini söyler balığa.. Balık 'sen eve git, o kral oldu bile..' der.. Bir süre böyle devam eder.. bir süre sonra karısı bir 'imparator' olmak ister, gerçekleşir.. bir süre sonraysa 'papa' olmak ister.. Kralların ve İmparatorların önünde diz çökmesini ister, ve isteği de gerçekleşir.. 'Tanrı olmak istiyorum.. git o balığa söyle beni Tanrı yapsın.. ' der.. Adam yalvarır karısına.. 

Ve aldığı cevap şöyle olmuştur.."Balık böyle bir şey yapamaz; imparator, hatta papa yapabilir, ama bunu yapamaz! Lütfen, kendine gel ve papa olarak kal!" der.. Kadın kızgınlıktan küplere biner, kocasına bir tekme atarak, "Dayanamayacağım, artık daha fazla dayanamayacağım" diye haykırır.. "Sen hemen gidiyor musun, yoksa.." diyerek tehdit eder onu.. Adam koşarak uzaklaşır ve göle gider.. Gökyüzü kapkara kesilmiştir o gün.. Ve adamın her dileğinde göl biraz da şiddetlenir, hava da bir o kadar bozar hatta dalgaların seslerinden kendi sesini dahi duyamaz hale gelirdi.. Balık sorar.. 'Bu sefer isteği nedir?' "Ah, sorma!" der adam, "Bu kez yüce Tanrı gibi olmak istiyor." "Sen eve git, şimdi o artık eski barakasında oturuyor." 





Bitmek bilmeyen hırslarımızı doyurmaya devam ettiğimiz sürece mutlu olamayacağız.. Kısa - geçici süreliğine mutlu olduğumuzu sansak bile.. Tıpkı ruhumuzdaki bir yarayı, yara bandı ile iyileştirmeye çalışmak gibi bu çabamız..

Karısının bu doymazlığı, hep daha fazlasını istemesi bir süre sonra artık her şeyi kaybetmelerine ve en başa dönmelerine sebep olmuştur.. Zenginlik.. şöhret.. güç.. hiçbiri yeterli olmadı onlar için.. O ikisi bugün hâlâ o barakada yaşıyorlar.. 

 İnsanoğlunun bitmek bilmeyen açlığı, doymazlığı ve her seferinde daha fazlasını istemesi bir bakıma kendilerini kaçınılmaz sona götürmesi değil midir? Mutluluğun güzellikte, zenginlikte, şöhrette ya da güçte aranması doğru mu? Mutluluk içimizde değil mi aslında? Biz insanlar böyle tamahkâr olmaya devam ettiğimiz sürece kendimizi ve dünyamızı tüketmeye devam edeceğiz.. 
Ama öyle öğretilmiş ki, hâlâ tek huzurun para da olduğunu zanneden milyonlarca insan var.... Halbuki para ne mutluluğu , ne sağlığı, ne de gerçek bir dostluğu satın alabilir.. Bunu yalnızca en sonunda, mutlu muyum? sorusuna cevap vererek bulabilmek mümkün...

Daha yazılacak çok fazla şey olsa da, burada bitirmek gerekiyor..

Sevgilerimle
ironicl3

İçimizdeki büyük, sonsuz umutlar..



Tertemiz ve saf olarak başladı her şey, çocuktuk.. Önümüzde keşfedebileceğimiz kocaman bir dünya vardı. Her şeyin mümkün olduğu, zihnin ve hayal gücünün sınır tanımadığı bir dünya.. Mıknatısların mucize gibi geldiği zamanlardı, özgürdü düşünceler.. sınır yoktu. Ama her zaman böyle devam edemezdi, artık ayrılık çanları çalmaya başlamıştı.. 

Büyüdükçe masumiyetini kaybetmişti çocuklar.. Empatinin de eksikliğiyle farklı görüşler-düşünceler insanları bölmeye başlamıştı..
Bizim izimizden geliyorlardı bazıları. Ama zamanla bizler hayallerimizi kaybettik, haliyle onlar daha da kötü oldular.. ve böylece başladık hayatlarımızı tüketmeye.. O zamanlar çimler daha yeşildi, ışıklar daha parlaktı.. etrafımızda dostlarımız vardı, mutlu hayaller kurardık gecelerde.. Dünya daha güzeldi o zamanlar.. 



Bazen bir şeyin kıymetini kaybedince anlıyoruz.. yaktığımız bir köprünün ilerisine baktığımızda aslında ilerisinin ne kadar da güzel olduğunu geç de olsa görüyoruz.. Ama geri dönemeyiz geçmişe artık.. Yoksulluğu- savaşları- hastalıkları kullanarak güç savaşları oluşturulmuş bu dünyada..
Bir dönemi anlamanın en iyi yolu, o dönem yazılmış şarkıları incelemek değil midir? 

"Hırs ve arzuların sonsuza dek engel olduğu bir açlık var hâlâ doyurulmamış.."

Bütün bunlar olurken bir takım şeyleri düzeltmek adına adımlar atıyoruz fakat bunların pek çoğu arzularımız ve hırslarımızın sonucunda hataya ve açgözlülüğe dönüşebiliyor.. 

Ama David Gilmour'un büyük umutları vardı, 'Sonsuza dek.. daima..'İnsanoğlunun çöküşünün kaçınılmaz sonunu getirecek kelime; 'doymazlık'.. doğası gereği her zaman daha fazlasını ister insan, tamahkârdır.. İnsan hırslarını ve nefsini dizginlemediği sürece ruhunu öldürmeye mahkumdur.. 
(Şarkının orjinal klibi kesinlikle izlenmelidir, klibinde de pek çok detay vardır.. rüzgara karşı yürüyen siyah pelerinli insan gibi..)




Klibin linki; https://www.youtube.com/watch?v=7jMlFXouPk8
Yaylı Çalgılar ile David Gilmour'un bir farklı yorumu; https://www.youtube.com/watch?v=TDfKRDYE3w0
Pulse; https://www.youtube.com/watch?v=HX_du6Gcp1w











https://www.youtube.com/watch?v=XWQrXLE_wWU&ab_channel=ironicl3

Pişmanlıklar, hayal kırıklıkları..



Hayatta mutlaka bazı kişilere büyük beklentiler, anlamlar yüklemişizdir. Bazı insanların karakterinin sahip olduğundan daha fazlasına sahip olduğuna inandırmışızdır kendimizi..ki o da muhtemelen daha o insanı yeterince tanımadığımız içindir.. Kafamızda mükemmel bir şekilde, kusursuzca kurgularız her şeyi.. sonra yavaş yavaş tanımaya başlarız o insanı.. Ufak hatalarını gördüğümüzde önemsemeyiz belki, ufak şeyler belirleyici değildir diye düşünürüz ama aslında bu da yanlıştır..
Ne zaman ki daha çok tanırız o insanı, mükemmelde olmaması gereken tavırlarını görürüz işte tam da o zaman bu bizi hayal kırıklığına uğratır..
Sonrasında beklentilerimizi düşük tutacağımıza dair bir söz veririz kendimize, sonra belki tekrar tekrar yaparız bu hatayı.. ta ki akıllanana kadar.. İşte özellikle öyle anlarda sıkılmadan 1000'lerce kez dinleyebileceğiniz bir şarkıdır Passive.. 


Asla değişmez.....





https://www.youtube.com/watch?v=w7JGiBbH7wE&ab_channel=ironicl3


Yanılsamalar, karmaşalar..



(YouTube' da bazı çevirilerin altına yazdığım ufak notları blog sayfasına da eklemek istiyorum, eğer olur da kanal kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya kalırsa diye bazı yazıların burada bulunmasını istedim.) 


9 Ağustos 2018


Hiç düşündünüz mü? aslında tüm bildiklerinizin yanlış olabileceğini? tüm bu dünyanın işleyişinin, politikanın ve bilinen pek çok tarihi bilginin yanlış olabileceği ihtimalini? tarihte isimlerini göremediğimiz belki on belki yüz binlerce gizli kahramanın olabileceğini?



 
Bu ihtimaller bana Braveheart' filmindeki William Wallace'a ait şu sözü hatırlatır.. "İngiliz tarihçiler benim bir yalancı olduğumu söyleyecekler ama tarih, kahramanları asanlar tarafından yazılıyor." Hiçbir zaman hiçbir şeyi kesinlikle biliyormuş gibi görmek ya da savunmak çok yanlış diye düşünüyorum.. bu konularda yine en mantıklı olanın da okumak olduğunu bilmek gerekiyor.. hem de tek taraflı kaynaklara sıkışıp kalmaktansa farklı kaynakları- görüşleri dikkatlice okuyarak analiz edebilmeli insan, asla her duyduğuna kolayca inanmamalı.. zaten insan zamanla belli bir bilgi birikimine ulaştığında okuduklarının kendince anlamlı- anlamsız ya da eksik gelen yerlerini fark edebiliyor.. dikkat etmek gerçekten çok önemli çünkü unutmamak gerekiyor ki; cahilliğin bir sonu yok.. Bir ülkeyi savaşmadan yenmek, ancak o ülkenin cahil bırakılmasıyla olabilir.. 

Yazıyı Mustafa Kemal Atatürk'e ait bir alıntı ile bitirmek istiyorum. "Gerçek kurtuluş ancak cehaletin ortadan kaldırılmasıyla olur. Cehalet kaldırılmadıkça toplum yerinde kalıyor demektir, yerinde duran bir şey ise geriye gidiyor demektir."




Antimatter - Everything You Know Is Wrong' 





https://www.youtube.com/watch?v=60NSmWwF7Mc&ab_channel=ironicl3