17 Aralık 2017 Pazar

Epitaph..

Bazı şarkılar vardır.. Şarkıdan fazlasıdır tıpkı bu eşsiz şarkı gibi.. Şarkıyı 07 Aralık 2016'da hayatını kaybetmiş olan, bu eşsiz şarkının solisti 'Greg Lake'in anısına paylaşıyorum..



Bu linkten dinleyebilirsiniz, Telif problemleri nedeniyle YouTube ' da gösterilemiyor.
https://www.dailymotion.com/video/x5813ei Dünyada beni gerçek anlamda, derinden etkileyen, düşündüren tek şarkı budur sanırım.. Normalde şarkıların bazılarında anlamını daha doğru gösterebilmek için mevcut çevirisinden 1-2 kelime değiştirdiğim oluyordu, bu şarkıda onun yerine anlatılmak isteneni cümlesi cümlesine aşağıda belirteceğim.. Ayrıca daha önce çevirmiş olduğum şarkılardan biri, 'Mike Oldfield - Nuclear' adlı şarkıyı da dinlerseniz bu şarkıdan bir parça, bir ses duyacaksınız içinde.. O aynı hüznü hissedeceksiniz o saniye..
---- Şarkı hakkında bilgi vermek istiyorum biraz.. 1969 yılında Peter Sinfield bu parçayı yazdığında yalnızca 22 yaşındaydı... Keşke herkeste olabilse aynı olgunluk, aynı insaniyet.. Şarkı sonrasında, Robert Fripp, Ian McDonald, Greg Lake, and Michael Giles tarafından King Crimson'un In The Court Of The Crimson King albümüne eklenmiştir. Basit bir şarkıdan ziyade, cilt cilt yazılmış bir felsefe kitabının özeti gibidir.. O yıllarda yazılmasına rağmen hala günümüzü, savaşları ve hırsları anlatıyor.. Şarkıda anlatılmak istenenlere gelecek olursak; *İlk kıtadaki peygamberler ve duvarlar kısmı, 20. yüzyılda dinin çöküşünü , insanların dinlerden uzaklaşıp hırslarının, egolarının peşinden koşuşunu anlatıyor.. "Ölümün enstrumanları" ise savaşa bir gönderme. daha doğrusu nükleer silahların tanımı.. "Tüm insanlar.. arasında kalmışsa, kabusların ve rüyaların" kısmında ise "Hepimiz nükleer yıkımdan korkuyoruzdur elbet, ve daha iyi bir gelecek hayal ediyoruzdur. ikilem olarak bu örnek gösterilebilir. "Defne çelengi" Roma'dan beri barışın sembolü olarak bilinir. yani; "Sessizlik çığlıkları bastırdığında (yani herkesin gözü kör olduğunda- haksızlığa ses çıkaramadıklarında) bile kimse kabusları ile rüyaları arasındaki ikilemden sıyrılıp barış yapmaya çalışmayacak mı?" Burada barışın özlemini çok ağırdan anlatıyor, böyle savaş ve hırs odaklı bir dünyada, barış epey zor bulunan bir şey olsa gerek.. *İkinci kıtadaki kırık dökük yol tabii ki barışa, daha iyi bir dünyaya giden yol olarak yorumlanabilir..Bu yolun sonuna erişmek mümkün olursa herkes bir rahat geriye yaslanıp gülebilecek.. Ama pek bir umutla yazdığını düşünmüyorum bunu, bir keşke olarak düşünmüş muhtemelen.. *Kaderin demir kapıları arasındaki tohumlar "bilenler ve bilinenlerin" zaferleriyle sulanır, büyür ve o demir kapıyı zorlayarak açar.." Yani kader diye gidişatı kabullenmemeliyiz, o kapıları açmak için çaba göstermeliyiz. "Bilgi tehlikeli/ölümcül bir dosttur, kurallar konmazsa." ifadesi şüphe yok ki atom bombasına bir göndermedir, tarihte sırf atom bombasının icadıyla milyonlarca kişi öldürülmüştür.. (sadece 2 bomba ile.) Kimse de engelleyememiştir. Ve tabii dünyanın kaderi de "aptalların", yani politikacıların elindedir, bunu zaten açıklamaya bile gerek yok.. "Korkarım ki yarın ağlıyor olacağım.." Burada soğuk savaştan bu yana, başaramadığımız gibi, yarınlarda da başaramayacağımızı düşünüyor olsa gerek ki, yarınlar için pek umudu yok.. Beğenmeniz dileklerimle.. Sözleri; The wall on which the prophets wrote Is cracking at the seams Upon the instruments of death The sunlight brightly gleams When every man is torn apart With nightmares and with dreams, Will no one lay the laurel wreath When silence drowns the screams Confusion will be my epitaph As I crawl a cracked and broken path If we make it we can all sit back and laugh, But I fear tomorrow I'll be crying, Yes I fear tomorrow I'll be crying Yes I fear tomorrow I'll be crying Between the iron gates of fate, The seeds of time were sown, And watered by the deeds of those Who know and who are known; Knowledge is a deadly friend If no one sets the rules The fate of all mankind I see Is in the hands of fools The wall on which the prophets wrote Is cracking at the seams Upon the instruments of death The sunlight brightly gleams When every man is torn apart With nightmares and with dreams, Will no one lay the laurel wreath When silence drowns the screams Confusion will be my epitaph As I crawl a cracked and broken path If we make it we can all sit back and laugh, But I fear tomorrow I'll be crying, Yes I fear tomorrow I'll be crying...

28 Ekim 2016 Cuma

mutlu olabilmek..

her ne olursa olsun mutlu olmaya çalışmak gerek hayatta.. insanlarda belli bir frekans oranı bulunuyor ve aslında bu frekanslar hayatımızı şekillendiriyor desek yeridir..
örneğin mucizeler, tesadüfler her zaman yüksek frekanslarda mevcut. fakat biz düşük frekansa sahipken nasıl onlara sahip olabiliriz ?
evet yüksek frekansa sahip insanlar başkalarına bir şekilde yardımcı olabiliyor, ilahi güç de diyebilirsiniz, yada bir çeşit mucizeyle..
burada beynimiz aslında kilit nokta, günümüzde bilincimiz beynimizin %2-8 'i arasını yönetirken geri kalan %90 gibi bir kısmı aslında bilinçaltımız yönetmekte, ve aslında okuduğumuz herşey, gördüğümüz duyduğumuz herşey direkt olarak bilinçaltımıza işleniyor..

 peki ya nasıl yükseltiriz mevcut frekansımızı?
öncelikle içimizdeki tüm olumsuzlukları yok etmeliyiz..
geçmişte bize yapılan tüm kötülükleri affetmeliyiz, geçmişte kendi yaptığımız hatalarıkötülükleri affetmeliyiz.. evet! kendimizi affetmeliyiz.. dünya ne hale gelmiş olsa da, insanlar kötü.. biz iyi olsak ne olacak? gibi düşünmekten ziyade, biz her zaman iyi olacağız.. iyiliği; yapmış olmak için yapmayacağız, gösteriş yapmak için yapmayacağız, sadece içimize bir nebze dahi olsa huzur - mutluluk verdiği için yapacağız..asla kimseyi üzmekten zevk almayın, kimsenin duygularıyla oynamayın.. bu hem sizi hem karşınızdakini yaralar, siz görmeseniz de.. eden bulur derler ya, gerçekten öyle, 1 gün sonra bulur 40 yıl sonra bulur, ama emin olun bulur.. (karma böyle işler)



 tüylerinizin diken diken olduğu anlar olacaktır, kimisi için önemli bir insanla birlikte bir anlık gülümsemeyle olabilirken, kimisi için efsane olarak gördüğü bir filmin efsane bir sahnesinde de mümkün olacaktır.. (benim için onlardan biri, muhtemelen lotr two towers, last march of ents sahnesidir 😊) bazen müziklerde yakalarız o anı..
ve derler ki; o an bir dilek tutun, çünkü o anlarda insanların frekansları anormal şekilde yükselmektedir..
siz de bir deneyin derim..
bazen yağmurda yürümek bile iyi gelecektir ruhumuz için..
aslında bir güne nasıl başlarsak öyle gidiyor, düşünün sabah uyandığınızda, 'ne kötü bir gün..' diyerek uyanmışsanız, muhtemelen gününüz aynen o şekilde geçecektir..
birazsa bu yüzden, gördüğünüzde sizi mutsuz eden şeylerden kaçının, gözünüzün önünde bulunmasınlar..
müziklerde de arayabilirsiniz bazen huzuru..

buyrun, deneyin;
hep mutlu günleriniz olsun, herşeyden önemlisi, kendinizi sevin 😊
ve bu kış günlerinde özellikle, lütfen sokak hayvanlarını da unutmayın, yaz'a göre daha çok yardıma ihtiyaçları var..
en derin saygılarımla
ironicl3

6 Mayıs 2015 Çarşamba

Maneviyat Eksikliğimiz..

Yıllar geçtikçe zaten azalıyor bu değer içimizde.. hepimizde..
Ve şu saatten sonra da muhtemelen artmayacak pek çok kişide.. Maneviyat, hoşgörü, alçakgönüllülük ne yazık ki bunlar çevre şartları ve aile terbiyesiyle hayatımızın ilk yıllarında kazanılabiliyor, haliyle eğer başlarda bu şartlarda öğrenemedi ise bir şahıs, ileride öğrenme şansı olduğunu düşünmüyorum..
Kişi ilk önce kendini terbiye edebilmeli, başkaları için değil(!) Kendisi için için hata yapmaktan korkmalı, yalan söylemekten kaçınmalı..
En temel bir örnekten gelelim, kimi insanlar vardır çevreye çöp atmaktan çekinmezler, doğa onlar için hiç birşeydir.. Kimileri vardır ki başkalarından çekindikleri için yere çöp atmazlar, yer yer başkaları olmadığı zamanlar yere çöp atabilirler ve kendilerini rahatsız hissetmezler, fakat bazıları vardır ki tek başına iken bile böyle bir davranıştan kaçınır, çünkü başkaları görecek diye değil, o çöpü attığında o doğanın kirleneceğini, o çöpün kendi kendine oradan kalkmayacağının farkındadır, acaba onu yaptığında içi rahat edecek midir? onun yerine birkaç adım daha yürüyüp bir çöp tenekesine atması daha doğru değil midir?


Söylemiş olduğum gibi, maneviyat değerimizi her geçen gün kaybediyoruz fakat bu demek değil ki hepimiz kötüyüz! hayır pek çok iyi insan halen mevcut ülkemizde- dünyamızda... kişi kendini terbiye edebilmeli ki dünya terbiye olsun..
Elbet günümüzde o kadar basit değil, bunu bende biliyorum fakat bir umut demiyorum işte!

Saygılarımla
ironicl3

15 Ocak 2015 Perşembe

Unutulmayan insanlar..


Bugünkü yazımda yıllar geçse de unutamadığınız insanları ele alacağım.. Gerçekten garip, yeri geliyor 4 yıl sanki 1 aymış gibi geliyor insana.. Daha dün gibi derken bakıyorsunuz ki yıllar geçmiş aradan..
Eğer bir insanı yıllar geçse de unutamıyorsanız, o insanın kıymetini bilin. Gerçek sevginin tanımıdır bu.. Yıllar geçse de unutulmayan, her zaman bir yerlerde izi kalan insan..

Umuyorum ki hayatınızda önemli yere sahip insanların değerini çok geç olmadan farkedebilirsiniz..



Saygılarımla
ironicl3

2 Şubat 2014 Pazar

Olmasın gülen gözlerde yaş...

bazen düşünüyorum, keşke hayvanlar kadar masum olabilsek diye.. çıkar sahibi olmasak, bencil olmasak..
ama sanırım konu insan olduğunda bunlar mümkün değil..

paranın gücü, cıkar merakı hep peşimizde olacak ve coğumuz buna yenik düşecek bundan eminim..
şunu anlıyorum ki hayatta hiç birşey için kendimizi üzlememeli yaşamaya devam etmeliyiz..
sevdiğimiz bir insanla yollarımız ayrıldı diyelim,  eğer doğru olduguna inandıgımız yolda isek elbet yollarımız kesişecektir o insanla, ben inanıyorum buna umarım pişman olmayacagım..

bazen ayrılıklar çok ağır olabiliyor, bazen tek bir insan hayatınızın anlamı olabiliyor.. o kadar değer veriyorsunuz ki onu kaybetttiğinizde hayat denen o ışık eskisi gibi parlamıyor size..
hiçbir insan için gerçekleşmesini istemeyeceğim bir şeydir bu.. çünkü Ayna grubunun bir şarkısında belirttiği gibi, "Ayrılık ölümden beter" ..



Dilerin ki Yüce Yaratıcı hepimize doğru olduğuna inandığımz ve gerçekten doğru olan insanlarla karşılaştırsın..

Bu yazımda sizlere "Aptal Puma Sendromu'ndan bahsedeceğim..
Bilirsiniz pumayı, kediye benzeyen vahşi kedinin uzak atalarından..
Hızlı ve kıvrak koşusu ile tanınır..

Puma avının peşinden sürdürdüğü "ölüm koşusunu" her zaman avının cüssesine göre ayarlar. Yani bir ceylan ele geçirmek için koştuğu süre ile, bir tavşanın peşinden geçirdiği süre asla aynı değildir.Çünkü puma akıllı bir hayvandır ve koşarken harcadığı enerji miktarı avdan elde edeceği potansiyel enerji miktarını aştığı anda puma koşmaktan vazgeçer. Yenilgiyi kabul edip başka av arar. Bu nedenle ceylanın peşinden fazla, tavşanın peşinden çok daha az koşar.


İşte "aptal puma sendromu" bunun tersini yapan insanların ruh halini ifade etmek için, yani bir tavşanın peşinden yıllarca koşan, sonra da yakaladığı avı bir öğünde bitiren akılsızlar için kullanılır.
Başarının sırrı pumalıktan, yani harcanan emek, ulaşılan sonuç ilişkisindeki dengeyi iyi saptamaktan geçiyor.

Şimdi şunu düşünmek gerek..Sizin yıllardır peşinde koştuğunuz tavşan mı yoksa ceylan mı…?



Bu yazımın şarkısı; 





sevgilerimle, 
ironicl3

5 Ocak 2014 Pazar

Değiştiremediğimiz, muhtemelen değiştiremeyeceğimiz düzen..

Şu yaşadığımız zamana öyle kızıyorum ki..
Her gün diyorum keşke bundan 40-100 sene önce yaşasaymışım diye.. o zamanlara ait ne varsa hep sevmişimdir...
bir dönemi anlamak istiyorsanız, sadece o dönemin müziklerine bir göz atmanız bile yeterli.. sadece müziklerden bile anlayabiliyorsunuz o insanların şimdiki zaman dilimindeki gibi olmadıklarını...

mesela o görücü usulü evlilikleri düşündüm, şimdiki büyüklerimdeki tespitler ile.. örneğin ananem ve dedem cok genç yaşlarında evlenmişler, neredeyse 18 yaşın altında.. ananem ilk cocuk sahibi olduğunda 18 yaşındaymış, bahsetmek istedigim nokta bilhassa şu;

insanlar birbirlerini evlendikten sonra tanıyorlarmış. bu nedenle midir bilmem ama evlilik bağları cok daha sağlam oluyormuş.. şimdiki evlilik sürelerine bakalım, birde eski zamanlardaki evlilik sürelerine..şimdiyse 5-6 yıl boyunca flört edip bir çırpıda ayrılan çiftler var.. 

her çiftin birbirine karşı en büyük sorumluluğu bence sevgiden önce, "saygı"dır.. çiftler birbirine saygı duymazsa o ilişkinin yürüyeceğini sanmıyorum..


açıkcası dünyanın da; en azından Türkiye'nin şu saatten sonra düzeleceğini düşünmüyorum..
insanlardaki maddiyat hırsı ve kibir kopmuş gitmiş, ne insan hayatının önemi kalmış nede insanların duyguları.. 

haberlerde izliyoruz; iki grup kavga ediyorlar hemen silahlar bıçaklar çıkıyor ve insanlar ölüyor..

insan öldürmek bu kadar kolay mı? o öldürdüğün insanlardan sonra o gece rahat uyuyabilir misin acaba? 
ben her gün bir kul hakkı yemediğim için şükrediyorum.. böyle bir şey yaşasam uyuyamazdım heralde.. 
hele ki öldürmek_? bence en büyük kul hakkı budur! bir insanın hayatını almak..  bu bizim haddimize değil..

günümüzde Türkiye'yi pek değiştiremeyeceğimizi düşündüğümden en azından bundan daha kötü olmaması için çabalayabiliriz..
doğaya, hayvanlara gerekli ilgili göstermeli, insanların düşüncelerine, duygularına önem vermeliyiz..
haksızlığa göz yummamalı, fakir insanları gözardı etmemeliyiz.. 
daha iyi bir dünya için...



Saygılarımla
ironicl3